4 Kasım 2013 Pazartesi

***"Sözcükler olmadan ruha dokunan şarkılar varsa, konuşmadan anlayan insanlar da olmalı."( Merve Yıldız )...Kesinlikle Merve'nin sözüne katılıyorum...Ve yine O'nun gittiği yoldan giderek "Can Dostum" filminin müziğini paylaşıyorum...Ek olarak sizden ricam 6.41 saniye kapatın gözlerinizi... Sizi en iyi anlayanla yani kendinizle başbaşa kalın...Ve kendi ülkenizin sır dolu odalarını günışığına boğun...Sevgilerimle...Kağan 
***"Göz görmeyince gönül katlanır" demişler...Neden gönül gözünü hesaba katmamışlar..
***Senden "iyi olduğun haberi gelmeyince" bana ne oluyor bilmek ister misin?
Önce yavaş yavaş moralim bozuluyor, sonra üşümeye başlıyorum…Her şey sıkıcı gelmeye başlıyor, nefes alamıyorum…Soğuk çok soğuk… Başım ağrıyor…Görüşüm kısalıyor…Peki senden "iyi olduğun haberi gelince" İşte o zaman salak salak sırıtyorum...Kendi halime kendim gülüyorum. Her şeye selam veriyorum. Önce odamdaki çiceğe sonra gökyüzüne bir selam çakıyorum...En son da sokağımdaki köpeğe... Sadri Alışık'ın sözü geliyor aklıma "Sokak Köpeklerine Selam Vermek Adam Olmaya Çeyrek Var Demektir"...BKŞ 01.10.2013

***"Zaman her şeyin ilacıdır." dediler. "Zamanın ilacı nedir?" söylemediler. . .
***
Dostların yanındaysa, 
Demli çayın da önünde…
Dalgalar amansız kıyıya vuruyorsa,
Hasret kaldığın sevgilinse yüreğine...
İşte o zaman anlarsın “Hayat güzel be”…

BKŞ

***

3.45 
Unutmadan şunu da yazayım bir kenara…Yaşlandık iyice not defterimiz olmasa yandık desene. Arkadaşlarımı özledim, sabahlara kadar sohbet etmeyi ve hayatın en önemli meselelerini çözmeyi. Şimdi ne önemli mesele kaldı, ne de sabaha kadarsüren sohbet. Tükettik mi? Aslında değiştik. Ben niye hala böyleyim. Onlar da özlüyor mu acaba o günleri? 3. 45 bak unutacağım hala yazamadım bir yere. Kalemlerim nerede? Ne çok severdim ince uçlu kalemle yazmayı, hatta tezimin ilk nüshalarını hep kağıda yazmıştım. Yazım güzel miydi? Bilmiyorum. Çirkin sayılmazdı ama kalemlerim vardı. Çayda soğumuş, kalkıp altını yakayım. Evde soğuk. Yoksa ben mi üşüyorum? Çayı demlemeyi öğrendiğim gün öğrendim yalnızlığı….3.45 İyi ki duvardaki saati gördüm, bak gördün mü unutuyordum? …Çayımız da hazır, kar mı yağıyor? Üst komşular yine sesi çok açtılar. Başım ağrıyor…Eğlensin ama gençler. Ben de gençken yüksek sesle dinlerdim müziği. Hah kesildi ses. Perdeyi açayım da karı rahat rahat seyredeyim. Ne güzel lapa lapa yağıyor… Şimdi nerededir acaba? Hatırlar mı elele kar altında Cebeci den Kızılay a yürüdüğümüzü. Torunlarını seviyordur herhalde. Bizim olamadı onun olsun bari. Aşka dair, sevdaya dair, arkadaşlığa dair işte bunları alt alta toplayınca hayat oluyor aslında. Ötesi boş laf…3.45 bak kağıt almayı unuttum yine, korkarım unutacağım not almayı…Ne diyordum en son ne zaman karnım ağrıyana kadar güldüm ya da en sen ne zaman hıçkıra hıçkıra ağladım, en son ne zaman gözüm kapanana kadar sohbet ettim onları anlatayım.
Bundan yirmi yıl önce toplanmıştık yine okulun mezunları. Sanki mezun olmamışız da hala öğrenciyiz. Kaldığı yerden devam eden sohbet. O gün gülmüştüm, karnım ağrıyana kadar. Sonra, sonrası mı? O gün orada olan en sevdiğim arkadaşlarımdan birinin ölüm haberi altı ay sonra geldi. Ben de öldüm sanki. Kolum kanadım kırıldı. Hayat bana yanlış yaptı. 
3.45 hiç kalkacak halim yok, kafamda kodlasam bu saati. Off almıyor ki kafam. O kadar yıl sonra kafam almıyor, galiba bilgide nihayete erdik. Hala ısınamadım. Soğuk çok soğuk…Saat kaç oldu acaba? (Saat: 3.44) Ne oldu şimdi bana. 3.45’te nereden geldi aklıma şimdi. Siz siz evet tanıdım sizi…Hoş geldiniz…(Ölüm Saati Tahminen 3.00 – 4. 00 gibi …)

Yazan: Bilge Kağan ŞAKACI 18.01.2012 




Mesafe
8 Eylül 2008, 22:06

Bir sigara içimi mesafedeydin
Sigarayı bıraktım
Bir telefon edimi mesafedeydin
Telefonu kırdım
Bir mektup yazımı mesafedeydin
Kalemimi tükettim
Hep hep mesafe
Sen hiç "bir" olmadın ki benle...
Bilge Kağan Şakacı


Cinayet
12 Ekim 2008, 03:06

Seninle ilişkimiz maktül katil ilişkisi gibi
Sen beni öldüren
Bense sırtından bıçaklandığı için
Seni göremeyen


Sohbet
25 Kasım 2008, 03:02

Yapraklar yine sarardı, yine nazlı nazlı düştü kaldırımlara…Nedir farklı yapan bu sonbaharı, Ankara aynı Ankara, ben aynı ben değilim…

Çay sohbete meze olmuş, bardakların küçüklüğünden muzdarip. Dem desen dem, koku desen koku, tat desen tat yine de utanıyor bu sohbette acizliğinden. Keşke diyor ah keşke semaverde demlenseydim ve bir katkıda ben yapabilseydim. Şekerler yan yana dizilmiş, çaya eşlik etmiyor. Ne gerek var karıştırmaya. Sigaralar yakılıyor birer birer ve dumanı sarıyor etrafı, sanki yüce dağların çevresindeki bulutlar gibi…Sadece biri içmiyor sigara. Sohbet erbapları gönülden gönüle hitap ediyor. Bazen bir bakış yetiyor anlatmaya meramı. Bir sigara içimi mesafede olan kırık dökük hatıralar artık çok geride. Çekememezlik, kin, nefret gibi hasletler uğramaz, uğrayamaz bu sohbete. Yanıp kül olan sigara yanan gönüller karşısında aciz ve bitap…

Mevsim sonbahar, gri Ankara’da bir ikindi, hastane önünde incir ağacına inat dört çınar müjdeliyor baharı…


B.K.Ş


Sen hayatımda bir noktalama işaretiydin
28 Ocak 2009, 23:07

Sen hayatımda bir noktalama işaretiydin ama hangisi olduğunu unuttum. Sen virgüldün hep ardarda gelirdi gülüşlerin. Sen noktaydın, umutsuzluklara, hayalkırıklıklarına ve dahi karamsarlıklara sondun. Sen ünlemdin, her daim hayretimi çekerdin, beni benden alıp başka diyarlara götürürdün. Sen üç noktaydın, hiç bitmeyen ve bitmeyecek bir sevdanın mimarıydın. Sen hayatımda her andın...

Hayata Dair-1
19 Şubat 2009, 01:21

Farkında mısınız, bazı eşyalarla aramızda tasviri zor bir ilişki var. Bu zorluğu aşmaya beraberce çalışalım. Örneğin kalorifer, havası fazlalaşan kalorifer çevresine az sıcaklık vermeye başlar. Tıpkı insanlar gibi, havaya girenler, kendilerini çok önemli hissedenler...Çare mi kaloriferin havasını almak, insanların da aynısı...

Hayata Dair - 2
9 Mart 2009, 03:50

İnsanlarla eşyalar arasındaki benzerliklerden biri de kanımca "bumerang" la olanıdır. Gördüklerimden yola çıkarak tasvir etmeye çalışırsam eğer bazı erkekler, kadınları belirli dönemlerde önemsemez, aşağılar, fırlatıp atar. Bilir ki o kendine geri dönecektir. Tabii ki suçlu erkek ama bumerangın hiç mi suçu yok?! Kıvrık olmayıp düz dursa bu kadar aşağılanmaz. Daha da kötüsü var o da ne mi? Bumerangın bu olaydan hoşnut olması ve dahi onu atana sevgisinin artması...Saplantılı ruh hali vesselam...


Sen varsan her şey güzel, sen var olacaksan her şey güzel…Karalamalar
20 Ocak 2010, 02:39

Türk Enstrümanlarıyla Terapi müziklerinden kemence ile icra edilen “suyun dinginliği”ni dinliyorum şu anda. Kemence sesi, dalga seslerine karışıyor, kuş cıvıltıları kucağımda uyumak da olan “Puzzle” ın da dikkati çekiyor…Kaç gündür üzerinde düşünmekte olduğum metaforu aklıma getiriyor…Bir denizdeyim her yer uçsuz bucaksız su, arasıra yüzüme çarpıyor dalgalar, yüzmeye çalışıyorum. Çalışıyorum çünkü ilerde hiçbir kara parçası görülmüyor, ümitvar olmamı sağlayacak bir umut ışığı, bir deniz feneri yok. Varamayacaksın boğulacaksın diyor bir ses, sen denizde çabalamaya mahkumsun...Olsun diyorum yüzmek de güzel, bu yolda boğulmak da, çabalamaya mahkum olmak da güzel…Kulacı kulaca katıp kendi dalgalarımı yapıyorum, yüzüyorum, yüzüyorum…

Karalamalar- Karakedi- 20 Ocak 2010 02:30

Doğrulara ve Yanlışlara Dair
16 Nisan 2010, 03:10

(İlk seninle paylaşmak istedim)
Oysa o kadar acemiyizdir ki, hatırlar mısın ilkokulda testler yapardık ve bir cevap anahtarı olurdu üzeri delikli. Cevaplarımızın üzerine konulunca anlaşılırdı kaç doğru yaptığımız ve tabii ki yanlışlarımız. Aslında doğru sandıklarımızın yanlışlığı o anda bir tokat misali çarpardı yüreciğimize.

Hayatta da durum böyle değil mi, bir çok şeyi iş işten geçtikten sonra öğreniyoruz. Sonuçta görüyoruz doğruyu yanlışı...O zaman gözümüzün önünden geçmiyor mu her an...Demek ki diye cümleler kurmuyor muyuz? Demek ki bu beni kullanıyormuş, demek ki dost dediğin böyle olur...

Katılmak istemiyorum bunlara hayatta ki doğrularımız deliğin içinden görülebilecek bir karalama değil, güvenmek istiyorum insanlara sonucu dersten çakmak olsa da...O testlerde bir de şu öğretildi bize 3 yanlış 1 doğruyu götürür, yalan külliyen yalan bazen tek yanlış bütün doğruları götürür. Kimi zamanda bir doğru her şeyi düzeltir. Tek doğru mu ne, sence?
Bilge Kağan ŞAKACI
26 Şubat 2010


Tahteravalli
8 Şubat 2011, 00:09

Gün geliyor her şey iyi
Gün geliyor her şey kötü
 Yok bir ortası
 Tahteravallide gibiyim.
Bir uzansam elim gökyüzünde
Bir uzansam toprakta.
İkisi de ben değil miyim aslında?
B. Kağan


Eski Kapı
3 Temmuz 2011, 03:19

"Bugün gözetmenlik yaptığım sınıf çok güzeldi. Sırasından, ses sistemine kadar...Bir tek kapısı eski ve kötüydü. Sınıfın içini ise dışardan görmeniz mümkün değil. Ancak o kapıyı açmanız gerekmekte. Kimi insanlar da böyle değil mi? Belki bilerek ve isteyerek belki de elinde olmadan dışarıyla bağlantısı kötü. Oysa ne kadar da güzel içi...Tabii bu her kapısı kötü olanın içi güzeldir anlamına da gelmemeli...Orada maarifet bize düşüyor. Eğer içinin iyi olduğunu düşünüyorsak, çalmakta gecikmemek lazım kapıyı. Durun bir ses duydum sanki...Biri mi var dışarda..."
B.K.Ş ' 11


Oniki Bir
2 Eylül 2011, 00:05

Biz o gece on iki kişiydik,
Sevdalar saldık göğe
Sevdalar ki sığmaz avuca ele
O gece dertleri ortak edindik

Biz o gece on iki kişiydik
Kimimizin başında kavak yelleri
Kimimizde sınav stresi
O gece hasretleri erteledik

Biz o gece on iki kişiydik
Dündük, şimdiydik, gelecektik
Mutluluk ekip dostluk biçtik
O gece sırrı dünyaya erdik

Biz o gece on iki kişiydik
Samsunduk, Kırşehirdik, Çanakkaleydik
Uşaktan Salihliye geçtik
O gece aşılmaz dağları devirdik

Biz o gece on iki kişiydik
Sohbetin tadı şeker oldu kahveye
Çaysız olmazdı zaten o neşe
O gece vuslatı yakın ettik

Biz o gece on iki kişiydik
Hepimizin göğsünde ülkü eri
Ayıramazdı hiç kimse bizi
O gece on ikiyi bir eyledik

Dedim ya biz o gece bir kişiydik…

Bilge Kağan ŞAKACI
12 Ağustos 2011


GÖRÜŞÜRÜZ- Bilge Kağan ŞAKACI
26 Mayıs 2012, 00:48

Kimi zaman İzmir oluyorsun, Kordon'da buluyorum seni.
Ne iştir ki Bornova'da kayboluyorsun...
Bazen İstanbul boğazında rastlıyorum sana.
Martılara simit atıyorsun, tanımıyorsun beni,
Bir şarkı olup dilime dolanıyorsun.
O anda Ankara oluyorsun, hüzne boğuluyorsun...
Bir gün yürürken sebepsiz Aksaray'da karşımdasın
Bir bakıyorum sınıfımdasın...
Kimi zaman bir çığlık oluyorsun, yankılanıyorsun.
Otobüs mola veriyor, sen elinde çay karşımdasın
Tuz Gölünü seyre dalıyorsun...
Selam vermeye korkuyorum, içim ürperiyor yanımdasın.
Ordu’ya gidiyorum sebepsiz,
Kimse tanımıyor beni, ben de kimseyi
Tanımadığım bir şehirde tanımadığım insanlara selam veriyorum
Selamımı alan sen alıyorsun...
Sen oluyorsun garson kız, siparişi soruyorsun
Dilim lal oluyor, donuyorum…
Cebeci’de buluyorum kendimi
Kapı açılıyor sen giriyorsun içeri
Merhaba diyorsun…
Zamanı alıp avuçlarında eritiyorsun.
Gitme artık gücüm kalmadı diyorum…
Görüşürüz diyorsun, görüşürüz diyorsun…
Bilge Kağan ŞAKACI
19 Mayıs 2012 Ankara



29 Ağustos 2013 Perşembe

DÜNYA BENİM EKSENİM ETRAFINDA DÖNÜYOR

Zaman bazen hiç beklemediğimiz bir şekilde aleyhimize işlemeye başlar. Ne zaman büyümüşüzdür de ne zaman evlenecek yaşa gelmişizdir anlayamayız. Hala misketlerimiz kutudadır oysa, arabalarımız evin en güzel yerinde, hatta annemizin bizi yemeğe çağıran sesi kulaklarımızda. 

Sanki uykuya dalmışızdır ve bir anda büyümüşüzdür. İçten pazarlıklar, arkadan konuşmalar, birbirinin ayağını kaydırmalar…çocuk kalbimizin bilmediği şeylerdir. Küsmek isteriz hayata evet bir çocuk gibi küsmek. Hıçkıra hıçkıra ağlamak ve bunu utanmadan, çekinmeden yapmak…

Dünyanın merkezinden bir anda uzaklaşmışızdır. Küçükken her şey bizim için yapılırdı halbuki. Hediyeler, gezmeler, oyunlar… Şimdi ise biri bir mesaj atsa halimizi hatırımızı sorsa…nerde onlarda azalmaya başladı günden güne…Ne güzel anlatmıştır halimizi oysa şair, 

İki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine 
Kendi başıma zor sığıyorum bugün 
Büyüdükçe insan yalnız mı kalıyor ne ?(S.Akın)

Bana şimdilik müsaade mahalle arkadaşlarımla saklambaç oynayacağız, beni çağırıyorlar…

Bilge Kağan Şakacı 

02.09.2008 03.00